40’ın içinden… Peter mi, Pan mı?

40’ım çıkıyor…

Ne acayip sayı şu 40. O çıkmadan ne ölüm ne de doğum kendini belli ediyor. Ve öyleymiş ki 40 gelmeden hayat da hakiki yüzünü belli etmiyormuş. Jung’a göre yaşamın ilk yarısı sosyalleşmek, bir yaşam kurmak üzerine gelişiyorken kendiliğinden, ikinci yarısı da kendini bilmeye dair gerçekleşirmiş. Belki de bu yüzden peygamber yaşıdır 40. Çünkü diyor ki kendini bilme işi cesaret ister, gölgenle yüzleşmeyi gerektirir.

Hiç büyümeme, sorumluluk almamaya dair en güzel anlatımlardan biri Peter Pan karakteridir. Büyümez, büyümek istemez. Ebeveynlerden hoşlanmaz, onlardan ve büyümekten kaçınan çocukları kaçırır ve Var Olmayan Ülke’ye getirir. Burada “özgür”dürler. Hiç çıkamadıkları bir adada, enselerinde onları yakalamak için and içmiş bir korsanla! İnanmak, bir “mutlu düşünce”ye sahip olmak ve biraz da “peri tozu” ile uçulabilir ama adadan çıkılamaz… Bu çok “sevimli” peter pan’ın gölgesi ondan bağımsız hareket eder. Peter gölgesinin sorumluluğunu almaz; ona da ebeveynlik etmez. Kendisine edilmesini istemediği gibi! İçimizde bir büyümez çocuk vardır aynı şu peter ve belki de hiç tesadüfi bir soy isim olmayan Pan gibi…

Pan unutulan ilk pagan tanrı olduğundan gönül koyarmış insanlara ve anılmadıkça da Panik yaratırmış insanın iç dünyasında. Pan hazzın, baharın, şakanın, çiftleşmenin, sevişmenin, coşkunun, uyanan doğanın tanrısı… Keçi toynaklı, boynuzlu pan belki de bu yüzden şeytanın ilk tarifi… Peter Pan ile isim kardeşliği olması ne büyük tesadüf J.

İçimizde büyümeyen, sorumluluk almaktan kaçınan bir çocuk olması çok doğal. Ortalıkta, “yürüyen ölüler” misali sıkıcı yetişkinler olarak dolaşmaktansa büyümeyen, şakacı çocuklar olarak renkli kalmak daha sevimli şüphesiz. Ancak her konuda olduğu gibi ömrümüzün bir doğal döngüsü var. Hani 40ından sonra azanı teneşir paklar diyorlar ya belki de bundandır. Ama 40ına dek tanımadınsa ne Pan’ı ne de Peter’i bu çağrının karşı konulmaz olması ve seni “özgürlük” adı altında ıssız bir adaya sürüklemesi de çok mümkün. Yani bu da işin doğasında var. Belki de son kertede, en çok kaçtığımız bu yerde, Var Olmayan Ülke’de yüz yüze geliyoruzdur gölgemizle. Onunla ve onun ele avuca sığmaz doğasıyla yüzleştiğimizde ise ne yapılacağı yine bireyin özgür seçimidir şüphesiz. Ve her birimiz kendi özgür seçimlerimizin sonuçlarıyla da illa ki yüzleşiriz.

Ömür geçiyor…

Yaş 40’ta kemale ermeye başlıyor. İçimizdeki çocuğa tam zamanlı ebeveyn olmaktan kaçmak, kapıda hazır bekleyen “veli” lik mertebesinden kaçınmak gibi. “Ay ben veli mi olacağım, ne haddime?!” demek yerine şunu hatırla lütfen: “bu çocuğun velisi kim” diye sormuyorlar mı okulda, soruyorlar. Ee hayat denilen bu koca okulda içindeki çocuğa veli olmak senin değil de kimin haddi?

Haddimizi aşmayalım derken ve eşimizi, dostumuzu işimize geldiği gibi kendimize yarı zamanlı veli kılıp ortalıkta gezerken sahiden kemale ermek mümkün mü? Değil belli ki…

pan _eskiEğer Pan’ı unutmaz, neşesini, çiçekle, böcekle sevişmesinin hikmetini, en sıradan yeri Pan’ayır alanına çeviren şakacılığını anımsar, hayatımızda olmasına izin verirsek kemale ermenin yürüyen ölüler versiyonuna kapılmadan yaş almaya devam ederiz demek ki.

peter_pan___dark_disney_version_by_leaved-d9dugbpVe eğer Peter’in, kayıp çocuk misali kendi anne babasını kabul etmeyişini, onlardan gelen mirası hazine değil de mezar olarak görmesini, hakikatinden kaçıp “Olmayan Şey”lere sığınmasını, bir “mutlu düşünce” ve “peri tozu” ile sonsuza dek genç kalmaktaki arzusunu, gölgesinin fiziksel bedeninden ayrı, bağımsız hareket eden, körü körüne macera arayan, çocukları sıcacık yatağından “ebeveynlerin olmadığı yere” kaçıran, kandıran bir haydut olarak kendi benliğimizde görebillirsek belki teneşirden de paklanırız.

 

simple-medicine-wheelVe evet tüm bu içsel araştırmaları, keşifleri ancak ve ancak kendi bünyemde yapar, bir başkasının ifriti ile değil de kendiminkiler ile yüzleşmenin asıl cesaret olduğunu tam zamanlı idrak edebilirsem kemalin kapıları benim için de aralanır…

Neden olmasın?

Hazır 40ımdan geçiyorken….

 

 

1 comments

Yorum bırakın