Döndüm Soluma

geyik tanrıça karga ile

“Yattım sağıma, döndüm soluma. Yetmiş iki bin melaike şahit olsun, dinime imanıma.
Ölürsem eşhedü enla ilahe illallah, kalırsam çok şükür Allah’ıma.”
Böyle uyurdu anneannem. Başka duaları da vardı uyumadan önce ama ben en çok bunu duyar, bunu bilirdim. Bana da öğretmişti daha çok küçükken.

Sabahın dördü olmuş, uyku tutmadı, nereden geldiği belli olmayan boğmacamsı bir öksürük belli ki diyeceklerim var. Şuracığıma sıkışmış madem, ben de diyeyim diye kalktım, uyku taklidi yaptığım yataktan. Üzülmüyor, sıkılmıyor, küfretmiyor, yeri geldiğinde parça pinçik etmek istemiyormuş yaz panpa!

Virgina Wolf, erkekler okumayacakmış gibi yaz demiş. Gerçi ben hiç Virginia ablamızı okumadım ama olsun, kendine ait bir odası olmalı yazmak için de demiş ya, bu ikisi epey yeterli gibi. Belki de okusam başka neler demiştir. Hele ki bir Wolf! Şimdi bir daha fark ettim.

Erkekler hiç okumayacakmış gibi yaz.

Neden?

Çünkü erkekler sen duyguya girip de bin bir hal içindeyken beyhude bunlar gülüp geçelim diyebilir yahut da bu ne yaw acıklı heavy metal tadında ben almayayım caanım, gülen kadınlar yok mu buralarda deyip arkasını dönebilir. Acıya girmeye, duygudan geçip o salya sümük ağladığı 3-5 yaş civarı annesini darlayan, babasından azar işiten çocuk olmamaya öyle kararlıdırlar ki zannedersin her şeyi çözmüşler de ara ara ama hep imza günleri düzenliyorlar. İmza istemesen de, o her şeyi çözdüm kitaplarını kolunun altına zorla sıkıştırıp, bir gün illa ki bana teşekkür edeceksin bebeğim der gibi gülüyorlar.

Bu yetişkin çocukların babalarıyla hep derdi var yaş kaç olursa olsun!

Bunu da açık yüreklilikle dile getirip ,eh işte ne olacak babamın oğluyum diye kapı aralığı bırakıyorlar onaylanmadıkları bir durumun önceden kesilmiş bileti ile köprüden önceki son çıkış bahanesi!

Aslında kaçış hep anneden, baba görünür bahane… Babam da hergelenin, anlayışsızın tekiydi gel gör ki ben ona göre çok iyiyim. Eh tabii bi yere kadar çünkü nihayetinde oğluyum caanım…. Yine de… di miii ben ondan daha iyiyim, söyle söyle… bir daha söyle!

Değilsin canım!

Bunu bana değil git annene anlat çünkü aslında tüm gösterişin ona…

Bana ya da biz kadınlara ve belki de kadın ruhlu adamlara, sözde partner olarak gördüğün kim varsa işte, ona yaptığın tüm kaprisler, kabarmalar ve koparmalar (Naim Süleymanoğlu’ndan bir küçük anı hafızalarda) aslında hep anana… Bak anam bak ben nasıl da efsane bir adam oldum hem babam gibiyim evet ama kesinlikle ondan daha iyiyim. Yani senin için efsane bir şeyim. Beni sev, beni kolla, gözet, en çok bana hayranlık besle!.. Tek Tanrıçam sensin anacım… gerisi de… en iyisi bile arızalı be anne baksana. Anneeeee…. Anne beni üzüyor anneee…. Benimle kimsenin konuşmadığı gibi konuşuyor, kim olduğunu sanıyor bu annnee yaaa… Ben kocaman adam oldum, neler yaptım başardım, başarıyorum da. Bu kadın gelmiş bana nasıl davranıyor, verdiklerimle yetinmiyor hala bir şeyler istiyor hem de neler… Mesela ilgi istiyor.. iyi de benimle olması bile bir lütuf! İyi bir kadın olmasa çoktan bırakıp gitmiştim fakat bu dırdırı ve beklentileri yok mu beni deli ediyor anneee. Anne şuna bir şey söyle noolur yaaa gitsin başımdan.

Bak, senin hiç dırdırın var mı? ( Geçmişten sesler: oğlum ödevini yaptın mı hadi yap, ellerini yıkadın mı sen eve gelince, şu okul kıyafetini çıkart ta otur olm sofraya, hadi bırak oyun oynamayı da yat, sabah okula gideceksin, hadi olm kalk!.. Ne beş dakikası sınavın yok muydu senin bu sabah uyuya kaldın hadiiiii!) Sen yalnızca benim iyiliğimi istiyorsun. Bu kadın öyle mi ama?! Gelmiş bana yok çocukluk travmaları, yok duyguya girmek, yok epigenetik hafızadan aile mirası, yok enerjiler, vah hayaller… bi bıraksın beni canım niye didikleyip duruyor ki…

Beni kimse böyle şeylerle meşgul etmesin, işimdeyim gücümdeyim di mi anne… anne adam oldum di mi ben ! Uğraşamam böyle çocukça, dırdırımsı kadın işleriyle, şeylerle…

Adam çünkü o… Adam olacak çocuktu da zaten, aksi beklenemezdi… Gerçi bu kız, kadın ya da LAAAAR… küçük, büyük bütün bu tanrıçalar dokunmamış olsaydı bu adamın ruhuna, tenine, benliği ve içindeki çocuğa ve potansiyel adamlığına temas etmemiş olsaydı belki de her geçen gün şişen egosuna, böyle olmazdı…

Ne adamlar ne de kadınlar böyle olmazdı…

Peki ya kadınlar manyak mı da dokunup dokunup duruyorlar adamların şişecek bir yerlerine. Adamların ya da kadın görünümlü adamların yani partnerlerinin yoo belki de bu patlamaz inadıyla pimini çekerken parça pinçik olunca da ama ben patlamaz zannetmiştiiiiiiim diye anneeee diye küsüp giden de biz kadınlar değil miyiz?

Bizimki de aynı bokun laciverti caanım  ne zandın!

Annem gibi olmayacağım ondan daha iyisi olacağım. Yani hem o olacağım ki baba beni gör, hem de çok daha iyisi olacağım baba kafayı yersin artık! Bi de baba senin gibisini bulmayacağım… asla! Zaten istemem (yan cebime koy) Bi kere senden gördüğüm sevginin aynısını bulamam, senden göremediğim sevgiyi ve anlayışı da hangi adam olacak çocukta bulacağım ki ben zaten oha komple çıkmazda sıçış, boku yedim!

Anneeeeee!…
(yaw niye hep anne?) arkadaşım, kardeşim sen de annneeee, ben de anneeee! ne var bunda?!… hemen götümüzü dönüp anne diyoruz acaba, dışardan görünmese de! (Anne içimizdeki gizli tanrıça da biz onu görünür yerde arayınca boka sarıyor, annelerimizi de töhmet altında bırakıyoruz… ne yapsın kadınçeler… nihayetinde onlar da iki kolu, iki bacaa olan insancıklar)

Hem ilk zamanlar böyle mi oluyordu… Sen anne babandan dertli şikayetçi çocuk ben ayrı anne babadan dertli şikayetçi çocuk… İki çocuğun sohbeti, dertleşmesi, birbirine yoldaşlık etmesi, birlikte sıçıp sıvaması üzerine gülüp geçmesi gibisi var mı? Var mıydı yoktu… o yüzden yollar öyle hemencik ayrılmadı… Birkaç aydan fazlası belki bir yıl… belki daha fazla… hele ki aradan yılllaaaaaar geçilmiş, geçerken ne mevzuuular yaşanmış da çocuklar anne baba dertlerinden evrilmiş hayata atılmışmış, büyümüş de büyümüş, ha bi de bu iki çocuk kazara çocuk sahibi ebeveynler olmuşlardıysa komple yanış!

Yanlış aile üyeliklerinde değil! +18’i TC Kimliklerinde arıyor olmak evliliğe onay vermek için kiiii san kiiiii caanım biricik ülkem bu konuda ki hassasiyetini arttırıp dünyanın nadide güzel yerlerinde olduğu gibi ona da mı bakmıyordu muydu neydi artık evlilik için?! Artık kimse bu konuyla ilgilenmiyor mu cidden yoksa çocuk gelin mevsimsel bir haber midir? Bir dönem sıkışınca (ney sıkıştırıyorsa artık) evet evet tamam şimdi biz biraz çocuk gelinlerden haberdar edelim sonra geri çekeriz nasıl olsa.. arada da işler güçler… tamaaaammm oldu gitti…

Nedense çocuk gelin haberi olur, çocuk-anne, çocuk-baba haberi pek yapılmaz… onların çocuk gelin haberi eskimiştir, yeni çocuk gelinlerin haberi yapılır, ki yenileri gelsin… Andy Varholsun ki herkes bir gün 5 saniye ünlü olacaktır eh bizim çocuk da buradan yırttı, ana haber bülteni!

Ha dediğim odur ki evlilik için yaşa değil başa, çocuk yapmak içinde mutlaka kan tahlili haricinde bir başka kliniğe de görünmekte fayda vardır. Aşk denilen şeyin bir gün en az bir taraf tarafından bertaraf edilerek katledileceğinin haberi oracıkta verilmeli; katli vaciptir yasasının ise evlilik kurumu ana kasasında yüksek seyirci onayıyla bekletildiğini arz ederim sayın hakimim… İvit tahmin ettiğiniz üzere bu klinikte akıl sağlığı, evlilik denilen kamışı kurumun belli başlı handikaplarını ve çocuk yapmanın ne manaya geldiğini, (nasıl yapıldığı da itinayla anlatılsa bir çok insan faydalanır o ayrı) bir çocuk sahibi olmanın bir şey sahiplenmek, aman canım benim de olsun işte bir tane demekten çok daha fazlası olduğunu bilerek o topa girmek… ne demek?… sağlam kafa ister o top, bu da mı gol değil demekten fenalık geçirmemeyi öğrenip, delicesine her defasında topu göğsünde yumuşatıp küçük ara paslarıyla uyumaya direnen çocuğunu uyutabiliyor musun, faul yapmadan üstelik… hadi, hadi görelim hadiii. Öyle tribünlerden konuşmak kolaaaaylaylaylaylaaaay!… Deli işi… olsuuuun bir gülümsemesi yetiyor… aaa cidden yetiyormuş! Hah  walla bak…. Çocuğa mı deliie mi?

Yooo no no no no delirmedim…

Anneee!!… Bana deli …desinler deyişemem… deyeceğimi bile bile derim gitti…

Elbette ki anneler var… Çocuk yapıldıktan sonra çok büyük şans ki şükür, hayatta olan ve çoğunlukla istekli anneler var annelerin ve babaların anneleri.

Klinik bunu söylemez, söylememesi de gerekirdi zaten.. Çocuğu annesine atacak bizler için siz yapmayın daha iyi derlerdi muhtemelen… Tabii ben kafamda nasıl bir klinik ve klinik çalışanları canlandırıyorum acaba… hiç mi rüşvet geçmez, kervan gütmez, deveye ayı, dayı sen ayrıl demez? Burası Ana dolu… Analarımız bakar elbet çocuklar şşşş ne sandın!

Velhasılı kelam döndük dolaştık geldik anamın anası hayruşcuğuma bana ilk sene bakmış anneanneme… gerçi en son delirmiş beni susuturamadığı gün dayanamamış “kahvehaneden” altını çiziyorum iş yerinden değil babamı çağırttırmış. Dedemin bir tarafına felç ineli ve kendini yıkayamaz oluşunun ilk yılları, kadıncağız anneannem, kendi biricik kızı annem “daire” altını çiziyorum iş yerindeyken normal olarak yine bana torununa bakarken evde, sıradan bir gün… Nedense o gün çokça ağlayan bana ve belli başlı ihityaçları olan dedeme aynı anda bakamayıp babamı bana biraz bakması için çağırtmış. Babam da “gelemiyorum” altını çiziyorum kahveden, evet yanlış okumadınız gelemiyorum diye haber göndertmiş (Bu son kelimenin altını çizemiyorum elimde olsa üstünü çizer hiç olmamış olmasını denerdim. Annem de o severek, güzel güzel giyindiği, özendiği ve çok da başarılı olduğu kömür işletmeleri bir şey dairesindeki işini, bana bakmak için bırakmazdı)… Neyse ki, anneannemin bana ve dedeme aynı anda bakmakta zorlandığı ve babamdan destek görmediği o günden sonra işi bırakmış….Annem….

Sonra hiç çalışmadı (sözde)… Annemin ev işleri, her gün pişen yemeği vardı… iki yaş arayla iki çocuk ve bir ele avuca sığmaz koca ve gayet aktif arkadaş etkinlikleri, konkenler, gazinolar vs… nasıl hiç çalışmadı bilemiyorum…

Eve temizlik için yardımcı bile yıllar sonra geldi, merdaneli makineden otomatiğe geçişte mahallenin zaman çizelgesinde “eh neyse yırttıkta” iken konu bulaşık makinası olduğunda “yok canım artık hala mı” ya “valla ben yıkıyorum elde, derdim yok” deyip ağırladığı rakılı balıklı nice kalabalıklara sabaha bulaşık bırakmamasını, hem de bu acayip kaotik, kokulu ve yağlı işi yaparken söylediği muhteşem şarkıları mı kıskansaydı komşular, yoksa onları muhteşem kılan sesini mi ya daaaa sesin sahibi kalender kalbi mi.. hiç karar veremediler… en son “hala mı bu kadar güzel olunur” deyip onu da kırmızı rujuna saydılar… kan çıkmadan komşular yerinde  tatlıdır bizim mahalle..

Aha saat 05.25 ve bugün 14 şubat de mi 
Dedim bir önceki yazımda, ki onu bloğa koymayı düşünmemiştim yazarken… yani aslında düşünmüştüm tabii de kendime bile cesaret edemedim diydi … acaba bu kadar… ve evet demiştim deli olmadan veli olunmuyorun ikinci çeptırına hoş gelmişleriz..

Buyrun buradan devam edelim….

Bugün 14 Şubat ve biz bugün biricik Ayşe halamızı toprağa vereceğiz.. Beni uyutmayan onun güzel enerjisi de olabilir gece gece sinirimden uyku tutmamış gibi yapayım pampa… paaam ap dı ceeem pampidap…

Pammıh gibi bir Ayşe Halamız vardı bizim… 29 Ekim 1923 doğumlu, Cumhuriyet bebeği… Cumhuriyet çocuğu ve Kadını… yaklaşık 12 saat önce aldım haberini… Bugün öğleden sonra toprağa vereceğiz… Bir Hayruşumuz vardı bizim bir de Ayşe Halamız o da en birinci kraliçe pamuk anneannelerimizden, babamın halası…

Ne tuhaf tesadüflerdir ki ikisi de 96. Yaşında buradaki fiziksel ömrünü tamamladı. Şüphesiz ki, biz sevdikleriyle yaşamaya devam edecekler…

Ve yine ne tatlı tesadüf ki biri dün 13 Şubat diğeri 4 sene önce 15 şubat, yani yarın, bunu yaptı.

Ve ben 14 Şubat sevgililer gününde bunları yazıyorum, anneannemin uyku duasıyla başlayıp üstelik… Haydi ateizler bekliyorum açıklayın! Hem dünya düz de diyorlar o da biraz bakınca olabilir mi acaba dedirtiyor insana ayrı konu…. Deliliğe vurdum, tribünlere mi oynuyorum acabaa..

Duygudan kaçıyorum Ayşe Halam….

Duygudan… üzgünüm… senin bizlere, bizleri anlattığın….

Babamın hiç görmediği babasını ve amcalarını yani aslanlar gibi yakışıklı kendi ağabeylerini…

Bizlerin hiç görmediği Muzaffer babaannemi anlattığın…

Kılık kıyafet kanunu ilk çıktığında imam olan büyük dedemizin nasıl da bir gecede hanımına ve kendisine kumaş takımlar ve döpiyesler diktiğini, o dikişi yanlışlıkla bozunca seni nasıl da azarladıklarını ve niye azarladıklarını sonra sonra anlayan yetişkin pırıltılı çocuk gözlerini daha çok sineme çekemediğim, tüm bunları video prodüksiyonları yapıp da seni daha çok paylaşamadığım için üzgünüm….

Niyeyse siz hiç göçmeyecekmişsiniz gibi geliyordu.. anneannem de sen de!

Siz hep yaşlıydınız çünkü annemler kocamandı ve siz de yaşlıydınız…. Yaşlı ne demekse…

Ben şimdi şimdi biraz anlıyorum sizin gibi yaşlı olmayacağımı hissettikçe… sizi yaşlı kılan görüntünüz, hiç ölmeyecek gibi yaşatan içinizdeki çocuğunuzmuş!

Ah be anamlar.. annelerimizin anneleri….

Memnune halam… Hayruş’umun vefatını senin kızlarından benim pek sevgili halalarımdan biri vermişti be Ayşe Halacım… Bir ben yoktum anneannemin yanında aksi gibi son nefesini verirken bir ben yoktum. Öyle istemiş belli ki, yoldaydım, otobüste ve kızın benim güzel halam Memnune arayıp, bilmeden yolda olduğumu nasıl üzülmüş olacağımı bilerek teselli etmek için aramıştı, üzüntümü paylaşmak için.. böylece haberim olmuştu bihaber olduğum haberden… otobüste hüngür şakır ağlanır mı? Ağlanır… En büyük tesellim onu benden bir bardak su isteyip güç kuvvet toplayıp içişiyle hatırlamak ve gidişindeki memnuniyetini memnune halamı haberci kılmasını fark etmektir.

Meğer o an… Yanımdaki yolcu kız da anneannesini ziyarete geliyormuş Ankara’ya hastaymış… ona da bir nasip demek ki benim üzüntüm göz yaşlarım… ne güzel sarıp, sarmalayıp öpmüştür annaneciğini belki de hayattayken henüz, öleceğini bile bile bir gün ve bu yüzden doya doya…

anneanneler ve babaanneler… hayatta ve torunlarıyla sevgi dolu birliktelikleri ne güzel…

Oysa biz ana babalarımızla olaydık da onlar da emekliliklerinde dünyayı gezeydi….

Sonra biz, 18 gösterdiğinde kimlikler dünyayı gezerken onlardan tüyo alaydık..

Bak o zaman dünya böyle olur muydu?!

Olur muydu ha!!! Olmazdı dimi.. olmazdı… böyle olmazdı… Kesin başka türlü olurdu… O kahvehanede olmazdı mesela babam… Ya da yalnız olmazdı, ben de olurdum 

Evet yaa Ayşe Halam sen atarlı kadındın!!!

Belki, ben de bu yüzden ekstra atarlıyımdır bu gece… uyku nafile, uyku tutmadı bahane… Öyle çok duygu seline bırakamayacağım kendimi … senin yüzünden di mi… senin gibi yapıştırıp geçicem… hele ki son zamanlarında nasıl da harcıyordun sevdiklerini bile çatır çutur, üçe beşe bakmadan ağzına geldiği gibi ve belki de hayatında kimseye yapmadığın, yapmak isteyip de yapamadığın gibi yabışdırıyodun!

Kadınlar öyledir, söylemez… söylenirse dırdırcı olur, olmaz, olmamalıdır.. hele ki torun torba varsa şükredecek şeyler, söylenecek şeylerin üzerine çıkmıştır çoktan… Allah sağlık versindir, güzel günleri görünsündür, yuvalar yıkılmasındır… halacım be, anneannem bilir miydi bize nikah şahitliği yaparken bir gün böyle iki kutup gibi apayrı olacağımızı… bilse girer miydi bu topa… “Bak sen bu çocuğa, çocuk ruhlu ama iyi kalpli” deyip kzımın babası olacak adamı allayıp pullar mıydı? Peki ya sen halacım, bir gülüşü bin eden’le, kalplerde çiçekler açtıran’ın babalarına onay verir miydin, nihayetinde kızını memnun edemeyeceğini bilsen… … Nereden bilecektiniz ki… benim ki de laf!

Niye be kadınlar, can kadınlar niye?

Belli ki torunların hikmetine 🙂 …. Tamam torunlar olsun…. Benim asıl merak ettiğim…. Ne diye biz kadınlar hem kendimize hem de biricik kızlarımıza eziyetin üstesinden gelmek meziyettir mirası bırakırız…. Niye yaptık bunu, niye yaparız?

O babalar kahvehaneden hanelerine gelmiş olaydı! Ya da kahvelerini yavrularıyla yudumlayaydı da analar da hayallerini gerçekleştiren insanlar olup ne kızlarına ne de oğullarına tuhaf tuhaf miraslar bırakmayaydı….

Eh olmuş… Çok da nefis evlatlar, torunlar, yaşamlar olmuş… iyisiyle kötüsüyle…

Anneannem buraya ne yazıldıysa o derdi minnak elini buruşuk alnına götürüp. Tatlı dil derdi.. Sen kalbini bozma yeter derdi….

Haklısın deyince kavga biter derdi….

Ben diyemeyenlerdenim…. Haklı olmadığına haklısın demek bana gelmedi, gelmiyor, gelmeyecek te… Haklı haksız mücadelsinin olmadığı, konuşarak anlaşıldığı yerlere, o mertebelere varamadım.. varır mıyım? İnşallah… inşaaelif!

Kalbimi de bozdum yer yer dilimi de… acı oldu tadı…
Acı verdi…
Zaten acımıştı, dile geldi….

Bir saat sonra kızımı kaldırıp okula gitmesi için hazırlayacağım, kahvaltı falan…
Bir gün ve bir yıl ve ömür yettiğince o hayata hazırlanırken onunla olacağım… hazırlıklı olsun acıya da tatlıya da… İster istemez olacak çünkü hayat bu acı, tatlı, ekşi, tuzlu ve nötr!
5 element beş tat…
Ona rehberlik eden bir akıl, yol gösteren bir sezgi… gerisi kader… ne yazıldıysa o…

Yazmayı, yazılanı okumayı bilsin… silmeyi de… silip baştan yazmayı da..

İzleri kalır sayfada silinenin, hiç ilk yazdığı gibi kaymaz kalem kağıdın üzerinde..
onu da bilsin, silerken kağıdı hırpalamamayı da… aliii yazar velii bozaar,

Ali yazar Veli bozar
Küp suyunu çeker azar azar
Üzülmüşüm neye yarar?
Keskin sirke küpüne zarar.

Of offf …

Gözümde yaş görseler
Erkek ağlar mı derler
Gökler ağlıyor dostlar
Ben ağlamışım çok mu?
Rahmet yağarken dostlar
Ben ıslanmışım çok mu?

Ali yazar Veli bozar
Küp suyunu çeker azar azar
Üzülmüşüm neye yarar?
Keskin sirke küpüne zarar.

Of offf …
Birgün dönsem sözümden
Düşerim dost gözünden
Dünya dönüyor dostlar
Bir sözden dönsem çok mu?
Devran dönüyor dostlar,
Ben dönmüşüm çok mu?
Of offf…

Barış yolun sonunda
Yürü demek boşuna
Hayat duruyor dostlar
Ben durmuşum cok mu?
Yaşam bitiyor dostlar
Ben bitmişim cok mu?

Ali yazar Veli bozar
Küp suyunu çeker azar azar
Üzülmüşüm neye yarar?
Keskin sirke küpüne zarar.

… barış manço’ya da rahmet gelsin… iyi adamdı.. iyilikleri dokundu, güzel anılsın.

Ölenle ölünmesin!

Duygularını ifade edebilen adam kıymetlidir… Duygularının içinden geçebilen, yara’DAN GEÇİP YARADAN’a varmaya hevesli adam pek kıymetlidir…

Ve adamlar böyle değil diye kadınlar kendinden uzaklaşmacılık etmesin…

Kadınlar tanrıçalıklarını bilsin, hatırlasın… Burası AnaDolu! Adam olacak çocukların babalarından hayır yoksa onlara annelik değil AdamAkıllı Tanrıça’lık etsinler…

Gerekirse bir kürekle girsin ağzının orta yerine… merak uyandırsın!… WONDER candır.

2017_The_Wonder_Woman_Gal_Gadot_wide.0

Ne oluyor, bu kadın bana niye annelik yapmıyor da beni kendimle yüzleştirmeye, buluşturmaya itekliyor, neden bana kürekle giriyor diye dert etsin belki bir küçük sözcük ile, oyun oynayan iki yetişkin çocukkenden, en yetişkin olunduğunu düşünüldüğü, oyunun bitip gereklilikler diyarında birlikte yine yolda ve belki de yolun dışında düşe kalkıla zamanlarda dahi, kadın kadınlığını bilsin, sezgilerine merakına güvensin, önce kendine iyi gelsin, dönüşsün en derin yaralarından geçerek, dönüp karanlığına bakma cesaretini göstererek…

Merakı cezbettiren wonderwoman’lar ile eşleşsin adam olacaksa çocuklar… bi zahmet! etsin….ler…. armut piş ağzıma düş-mesinler…. Annelerinden de bakım ve desteği kararında görsünler, annelerin annleleriyle, babaların babaları isterlerse dünyayı birlikte gezsinler…

Tanrıçacılık oynayıp iyilik meleği repliklerinden, adam kurtarmacılık kostümüyle küf kokan senaryolarından vaz geçsindi kadınlar, kızçeler…

Ne babalarını aklayıp kurtarabildiler ne de annelerine rakip pamuk prensesler olabilemezlerdiler…

Herkes yerini bilsindi keşke.

Ortalığa yamuk cüceler ve birbirini yedi prensler ve prensesler çıkamazlardı… (bu masalı bir gün ben yazıp anlatacağım telif hakkı şimdiden benimdir yamuk yapmayın kürekle girerim! )

Evet.

Yatamadım ne sağıma ne de soluma sığamadım… 72000 melaike şahit oldu yazdıklarıma. Ölü isem şahitim Allah’tan başka ilah olmayışına, yaşar isem dualarım kabul olmuştur ne mutlu bana….

Hadi bana eyvallah….

Sevgilililililiil haydi lililililili yar!

14 Şubat benim içi Hayruşcuğumla Pamukcuğumuzun uğurlanışı arasında, aklı tatlı (delideil) olduğum bir gündür, cenazemiz vardır… Eş dostu bir araya getirecek büyüklerimizin ellerinden öperim, kuzenleri kucaklar, bebeleri koklaya koklaya severim… Belki öğlenki dersimden önce biraz uyur, dermanımla giderim… Bundan iyisi nasıl olurdu ki ? 🙂

Saat: 07:01
Kısmet… Nasip.

1 comments

  1. Canım Birtanecik Elifciğim,
    Ayşe Hala ışıklarda uyusun, tüm ailenin başı sağolsun. Ve fakat bu “kadınlık” hallerini, devralınan davranış ve inanışları, ilişkilerin iplik iplik çözümünü nasıl nasıl pırıl kristal anlattığını, yüreğime işlediğini de söylemem lazım…Sanki beni bana anlatıyormuşsun gibi okudum, güldüm, ağladım, darlandım, güçlendim… Yaşam hepimize sevgiyle kolay gelsin birtanem.

Yorum bırakın