Kendini sevme…

Kendini sevme.

Zaten yapamazsın… Sevmeye kalksan sevmeyen yanın da ayaklanır. Biri varsa diğeri de illa ki olacak. Yaradılış özü böyle, hep dualite! 

Sevme arkadaşım kendini, hiç uğraşma. Zaten yapamazsın!

 İnsan kendi kendini sever mi? Ne öyle, akıl yarılması, şizofreni gibi. Bir parçan bir parçana şöyle diyor: seviyorum seni, hissediyor musun? Tuhaf! Mesafe mi var kat edecek, ulaşıp ulaşmadığına itina edilecek?

Uğraşma, sevme kendini! Yapamazsın…

Sevmeye uğraşırken istediğin gibi sevilmediğine yanarsın… Kendini sevmek avutmaya dönüşür. Çünkü sevginin olmadığı yerde gizli bir acı vardır… O acının içinde de kendini kandırıyor olmaktan doğan utanç! 

Kendini sevmeye kalkıp da daha da utandırma yüzünü! Sevgisiz kalmış numarasını ruh yer mi hiç? Hadi yıllarca özen gösterdin bu role kaptırdın kendini, bedenin inandı da isyan etti hücrelerin, hastalık doğdu. Ha o da seni sana anlatmak için bir komploydu. Yapma, baltalama yüreciğini diye ruh çağrısı, ruh acısına fiziksel bir kurguydu…

Bırak sevmeye uğraşma kendini…kendini sevemez, ancak ne kadar sevildiğini bilir, bunu yeniden ve yeniden hatırlamaya davet edebilirsin! Ne kadar sevildiğini hissetmek için her an senin için akan kanı taşıyan damarlarına, çalışan hücrelerine ve atan kalbini hissetmek için sükuneti seçersin… 

Hiç bir şelalenin yanında oturdun mu? Manzaranın, sesin, ortamın güzelliğinin bir parçası olacak, hayretinin yerini doğallık alacak kadar uzun bir süre geçirdin mi, o suyun yanında… Dakikalar geçer, belki saatler… Su sinekleri yer değiştirir öbek öbek, kelebekler, yusufćuklar uçuşur, bulutlar gelir, gider… Kuşlar uğrar,  cıvıldar…. Koca bir kuş kanatlanıverir ardından, çekinmez olur senden…Yapraklar düşer… Zaman akar, birşeyler değişir, dönüşür… Sen de bir parçası olursun herşeyin -sessiz!… 

Ve işte böyle bir zamanda fark ettim! Küçük ama tazyikli bir su akıntısının damarımda akan kana benzerliğini… Sen ümidini kessen onun kesilmediğini… Ne cüret dedim, hayretin bitince güzellik de mi biter, zaman geçtikçe, sıradanlaşır mı tüm nimetler… Ve önce sevgiyi unuturuz… Ne kadar sevildiğimizi… Yaşamın mucizeliğini…! 

Gerçeğim dediğim yerdi o kayanın üstü… Tüm bu olanlar olağan üstü! Her şey mucize…. Ben dahi ve şu su sinekleri… Suyun sesi… Hafif meltem…

Peki ya şehirde yaşayan ben 🙂 şelaleye hasret mi?

 Kalbimin atışını hissetmiyor, damarların coşkusunu unutuyor, esintiye tenimi bırakmıyor isem tabii ki….. Tabii ki hasretim… Vuslatın şah damarımdan daha yakın olduğunu yeniden hatırlayana, yüzüme kalp ekseninin daimi gülümsemesi yerleşene dek! 

İşte yeniden! 

Ve dilerim bu esinti hatırlatsın sana da ne kadar sevildiğini…

Hissediyor musun? 

😘✨

Kendini sev, sevmezsen başkasını da sevemezsin denir… Yok yaaaa… Ne şizofrenik şey kendini sevmek… Kendini beğen, kendine saygı duy, kendinle anlaş, merhamet et kendine, hayata bağla yeniden ama ya sevmek?! Sevginin doğasına ters bu mesele 🙂 
Şuraya bi link koysam “can’t stop the feeling!” Koyardım ✨troller soundtrac’inden ✨

Şarkı burada ama ✨troller de mutlaka izlenmeli 🙂

1 comments

  1. Oh ya nihayet birisi gerçekleri söyledi. Neydi derdimiz kendini sev, önce kendini sevmelisin ki başkalarını sevesin saçmalığı. Yıllarca boş yere kendimi sevmeye uğraştım, çabaladım ama nafile. Sonunda bıraktığım anda huzuru buldum. Çok teşekkür ederim bu yazı için ruhuma çok iyi geldi.

Yorum bırakın